DEVLETİMİZ SEN
ÇOK YAŞA!
Güneş çoktan doğmuştu, güneş ışığı pencereden yatağın
üzerine düşüyordu. Hava sıcak ve
bunaltıcı; nem, her zamankinden daha fazlaydı bugün… Ter içinde uyandı Demir.
Saate baktı, 11.00’i çoktan geçmişti, telaş içinde yatağından doğruldu. Hemen
gardırobunu açtı ve giyinmeye başladı, neyi giyeceğini düşünecek vakti bile
yoktu… Bugün günlerden salıydı ve aynı zamanda ayın son iş günüydü. Günlerdir
maaşını çekmeyi dört gözle bekliyordu. Kahvaltı yapmaya zamanı yoktu, çünkü
ertesi gün devletin resmi bayramı olduğundan bankalar öğlene kadar açıktı.
xxx
Demir, elli bir yaşında bir sistem mühendisiydi. Uzun
boyluydu, esmerdi ve atletik bir fiziği vardı. Gözleri yeşildi, gözlerine bakan
herkes ondan etkilenirdi. Belli ki yakışıklı olduğundan delikanlılık yıllarında
çok kızların kalbini çalmıştı; fakat bekârdı. Hiç evlenmemişti… Belki de
evliliğin sorumluluğunu üstlenecek kadar güçlü hissetmemişti kendisini, kim
bilir… Zeki bir öğrenciydi okul yıllarında. Öğretmenleri kendisiyle gurur
duyarlar ve geleceğinin parlak olduğunu söylerlerdi hep. Gerçekten de liseden
sonra ülkesinin en saygın üniversitelerinden birini başarıyla kazandı. Bölümünü
yüksek şeref derecesiyle bitirdiğinde çok büyük hayalleri vardı. Her yönden
geri kalmış ülkesini ilerletmek için var gücüyle çalışacaktı… Büyük ideallerle
siyasete girdi... Savunduğu partinin ilkeleriyle kendi fikirleri tam bir uyum
içindeydi. Kısa sürede kendisini parti yönetimine kabul ettirdi. Artık tanınan,
bilinen ve güvenilen bir siyasi kişilikti. İdeallerinden hiç taviz vermiyordu.
Toplum önünde hitabet yeteneği kuvvetliydi. “Çalışmalıyız!” diyordu. “Ülkemizin
kalkınması için gece gündüz durmadan çalışmalıyız!” Onu dinleyen tüm
vatandaşları coşturdukça coşturuyordu, herkesi etkiliyordu. Genel seçimleri
kazanıp parlamentoya gireceğinden herkes emindi. Fakat genç yaşta siyasete
atılan diğer tüm adaylar gibi o da yanıldı. Partisinin tecrübeli, kurt
politikacıları kendisini alt sıralardan aday gösterince milletvekili
seçilemedi. Her şeye rağmen, yine de şans yanındaydı. Partisi tek başına
iktidara gelmişti. Genç, başarılı ve dinamik olduğu için özgüveni yüksekti.
Mutlaka kendisine uygun bir görev verilir diye düşünüyordu ve tahmininde haklı
da çıktı. İç işleri bakanlığında, önemli bir daire müdürlüğü kendisine uygun
bulunmuştu. Bu göreve getirildiğinde henüz otuz beş yaşındaydı. Tüm gücüyle
çalışıp başarılı bir sistem mühendisi olarak ülkesindeki sistemsizliği ortadan
kaldıracaktı. Fakat kısa sürede işler tersine döndü… Devletin içindeki
bürokrasinin, partizanlığın, çıkar savaşlarının farkına vardığında azgın bir
akıntının içinde sürüklendiğini fark etti. Ancak artık geriye dönemiyordu.
İçine düştüğü girdap onu da kendisine doğru çekiyordu. sadece kendisini
düşünen, çıkarcı bir bürokrat olup çıkmıştı. Tek kaygısı, altındaki koltuğa
sahip çıkmak ve bunun nimetlerinden faydalanmaktı. Devletin diğer tüm
alanlarında da durum farklı değildi. Dişini geçirebilen herkes, adeta bir
parazit gibi devletin kanını sonuna kadar emiyordu. Kanı emip düşen her
parazitin yerine yenileri geçiyordu. En sonunda düzene yenildi. O da diğerleri
gibi sistemsizliğin bir parçası oldu… Yıllar yılları kovaladı, artık rüzgâr
tersine döndü, ülkede işler iyiye doğru gitmiyordu. İlk seçimde partisi iktidarı
kaybedebilirdi. Öyle de oldu! En güçlü rakip parti, iktidara gelip kendisini
görevden aldığında kırk yaşına yeni basmıştı. Artık devletteki resmi görevi
sona eriyordu, kendisine hemen işi bırakması resmi yoldan bildirildi.
xxx
Bu yaşadıklarını düşünürken banka sırasının kendisine
geldiğini fark etti. Maaşını çekmek için kimliğini uzattı. Görevli banka memuru
11.000. 000 TL nakit parayı kendisine uzattı. Parayı tek tek sayıp özenle
cüzdanına yerleştirdi, teşekkür ederek bankadan çıktı. “On bir senedir evde sürgün hayatı yaşayıp bu maaşı kendisi gibi hak
eden kaç müşavir vardır acaba?” diye düşündü. Sonra, “aman bana ne! Bu benim değil; devletin sorunu!” dedi. Uzun
yıllardır evde oturmaktan, bunları düşünmekten midesinde ülser çıkmış, sindirim
hastası olmuştu. Caddenin karşısındaki eczaneye geçip bir kutu mide hapı aldı.
Birden; ertesi gün resmi tatil olduğu aklına gelince kırtasiyeye yöneldi,
memleketin şanlı bayrağından bir tane satın alıp özenle poşete yerleştirdi. Eve
geldi. Banyoda aynanın karşısına geçip önce bir bardak suyla mide hapını yuttu.
Ardından kendisine bu imkânı sağlayan devletinin bayrağını eline aldı, ertesi
günkü törenin ön provasını yaptı ve bütün gücüyle haykırdı: ”Devletimiz sen çok
yaşa!”
---------------------------------------------
Yazan:
Serkan Sürek
Yayın:
Tantana mizah dergisi
Sayı:
96
Tarih:
27.02.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder